27 Eylül 2009 Pazar

Dönüp gelip bu romantik şarkılara.

Bütün gün ev arkadaşım bu şarkıyı dinledi. Koca cumartesi bu şarkıyla geçti. Kızmaya çalıştım kızamadım, duymamaya çalıştım olmadı. Sonra geldi takıldı dilime, hah işte sabah oldu gitmedi. Ama itiraf etmeliyim içimi bir hoş ediyor, beni liseye falan götürüyor, komik hülyalara daldırıyor, işten güçten arındırıyor.

Eski sevgiliyi falan hatırlıyorum yahu. Olmaz ki ama.

Yavaşça mutlu oluyorum, 18'e dönüyorum, tavana bakıyorum, uzak güzel bir şeyleri düşünüyorum...

Ha ha. Ne güzel yahu.

Belki de yanlış bir leylâ..

http://www.youtube.com/watch?v=_3pnLMjB6e4

26 Eylül 2009 Cumartesi

Amerika III - Silah.

Boston’dan New York’a otobüsle giderken yolda bir silah tükkanı reklamı gördüm. Kocaman bir ilan ama. Üzerinde hem dev harflerle hem de pavyonvari bir renklilikte şöyle yazmışlar: “No ID’s, no background checks. We Sell Guns. Terrorists and Criminals are Welcome” (Kimlikti, geçmiş kontrolüydü (!) istemiyoruz. Biz silah satıyoruz. Teröristler ve suçluların başımızın üstünde yeri var!).

Tabii hemen fotoğraf makinemi aradım bu özel anı fotoğraflamak için, ama maalesef otobüs uçtu gitti ben makineyi bulana kadar. Kaç gün herkese sordum, abi dedim nasıl oluyor, nasıl izin verilir böyle bir reklama. Abi dediler burası Amerika, silah lobisi yönetiyor burayı, Kiziroğlu Mustafa Bey gelse silah satışı yasaklanmaz. E tamam dedim anladım da böyle reklam mı olur yahu! Dediler ki abi olur, kapitalizm bu, sınır tanımaz, silahçılara dokunsalar özgürlük elden gidiyor diye kıyamet kopar.

Amerika’ya giydirmenin hem kolaycı bir tarafı hem dayanılmaz bir çekiciliği olduğunu kabul etmek lazım. Bazen kendini durdurmak zor, yokuş aşağı salıp kalayı basmak gayet kolay geliyor imparatorluk karşısında. Ama işte bakın akşam eve geldim, derdimi google’a sordum ve sonuçta bu reklamın aslında bir reklam olmadığını, tam tersine tehlikeli silahlanmaya dikkat çekmek için bir sivil toplum kuruluşu tarafından oraya koyulduğunu gördüm. Buyrun siz de bakın:

http://abcnews.go.com/Blotter/story?id=5685646&page=1

Burada ilk öğrenilmesi gereken şeylerden biri ülkeyi bozuk para misali harcamayı terk etmek galiba.

3 Eylül 2009 Perşembe

Amerika II - Kolombiyalı Arkadaşımın Kuzeni

Kolombiyalı arkadaşımın teyzesi 40 yıl kadar önce ABD’ye göç etmiş. Uzun bir mücadeleden sonra düzenini kurmuş, memleketinden tanıdığı biriyle evlenmiş, iki çocuğu olmuş.

Arkadaşımın dediğine göre aile tastamam Amerikalı gibi yaşıyor. Bunu ilk tüketim davranışlarında fark etmiş. Özellikle kâğıt havluyu ve suyu büyük bir pervasızlıkla kullandıklarını, annenin hiç yemek pişirmeyip kendi tamamen mikrodalgaya ve donmuş yiyeceklere teslim ettiğini ve ailecek muazzam çöp ürettiklerini görmüş. Üstüne özel bir unutma çabaları olduğunu söylüyor. Hiç İspanyolca konuşmuyorlarmış ve anne-baba çocukların anadillerini öğrenmesi için özel bir çaba göstermemiş. Neticede iki çocuğun da İspanyolcası yok denecek kadar azmış.

“Ama bunlar değil,” diyor arkadaşım, “çok daha önemli başka bir durum teyzemlerin sonsuza kadar bizden farklılaştığını bana gösterdi.”

Çocukların büyüğü olan abi, düzgün bir iş sahibi olmuş. İyi para kazanıyormuş. Annesinin hemen yakınında kocaman müstakil bir evi varmış. İşleri de krize rağmen iyi gidiyormuş. Her iyi Amerikalı gibi sporunu yapıyor (fotoğrafını gördüm abinin kolları su borusu gibi, ense ve omuzların kalınlığı maşallah be birader dedirtiyor), çimlerini biçiyor, ailesiyle ilgileniyormuş.

Ama kız kardeşin işleri boka sarmış. Esasında ailenin zeki çocuğu bu kız kardeş imiş. Fakat lisenin son yılında serserinin tekine abayı yakmış, okumayı bırakmış, adamla ailenin karşı çıkmasına rağmen evlenmiş. Sonra iki çocuğu olmuş ve en beteri serseri kocası hapse düşmüş. Kızcağız iki küçücük çocukla yapayalnız kalmış. Çocuklar küçük olduğundan çalışamıyormuş, üstüne kronik depresyondan mustaripmiş. Ve olanların hepsine rağmen adamı bir türlü bırakamıyormuş.

“İşin en acı tarafı” diyor arkadaşım, “kuzenimin evi yok, sık sık sokakta kalıyor, dayanamayacak durumda olduğu zamanlar sığınma evlerine gidiyor.”

Abi kız kardeşi için “kendi ettiğini buluyor, biz o adam seni mahvedecek” dedik, “bizi dinlemedi” diyormuş. “Adamı bırakıp tövbe ederse yardım ederiz, yoksa kendisi bilir” diye kestirip atıyormuş.

“Anladım ki”, diyor Kolombiyalı arkadaşım, “teyzemler artık başka bir toprağa ait. Bu soğukkanlılık, kuzenimin sokakta kalışını bu kolaylıkla kabulleniş başka bir dünyanın malı.”

Akla o klasik sorular bir kez daha geliyor tabii...

İnsan eylemi nerde başlar nerde biter? Sorumluluk, suç ve ceza nerde başlar nerde biter? Belki de Amerika’yı en çok ayırt etmeyi sağlayan bu sorulara verdiği sert, keskin, sınırları belli cevap. Bazılarının ruhunu yoran bu keskinlik, başka bazılarının düzeninin ve ahlakının mantığını kuruyor.