9 Aralık 2010 Perşembe

Amor fati.

"Kral Midas bir gün Dionysos'un bilge satirlerinden Silenos'u ormanda yakalar. Evrenin bilgisine sahip olduğunu düşündüğü Silenos'tan paha biçilmez bir bilgi alma peşinde olan Midas, ona insan için en iyi şeyin ne olduğunu sorar. Silenos bir kahkaha patlatır ve ardından şöyle cevap verir: 'İnsan için en iyisi hiç doğmamış olmak. İkinci şey ise hemen ölmek". Bunun üzerine Midas derin bir sessizliğe bürünür. Midas'ın derinlere dalışından yararlanan Silenos onun elinden kurtularak kaçar."

Evet, paha biçilmez bilgi, sessizlik ve kahkaha.


(Alıntı, Oğuz Arıcı'nın "Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği" yazısından. Cogito 54, s.68)

6 Aralık 2010 Pazartesi

Naipaul'e başlamak.

Geçenlerdeki Naipaul tartışmalarının en ilginç yanı aslan misali kendini meydane atan münevverlerimizin hiç Naipaul okumamış zevattan olmasıydı. Gel gör ki kimse dert etmedi bunu. Ortada vurdu kırdı vardı, dine küfür falan derken reyting tavandaydı, cırcırdı fırfırdı vırvırdı, işte bir helecanlı macerayla daha günümüzü gün ettik.

Bilmeden konuşmak mahalle kahvesinde bile ayıpken bu saldım çayıra mevlam kayıra tavrı herhalde memleketin entelektüel aleminin derinliği konusunda da en güzel fikri verdi.

Bu leş kavgasının ardından, bari salak tartışmaları izlerken harcadığım zaman bir şeye yarasın diye Naipaul okumaya karar verdim. Dün gece Yarım Hayat namlı Begüm Kovulmaz çevirisiyle YKY'den çıkmış eseri uykusuz kalıp kıraat ettim.

Edebiyatın terso'larıyla mücadele etmek zor. Hep konuşulur, alıp Gecenin Sonuna Yolculuk'u okuyorsun, kitap Yahudi düşmanı, cinsiyetçi, hatta gariban düşmanı; ama öyle dibine kadar anlatıyor ki nefreti, öyle hakiki duruyor ki tüm vahşetin içinde, sarsıyor seni. Sanat dediğin şey biraz da bunun için yok mu, dibe batırsın, gündelik akışı kessin, uçta olana sürüklesin, en sonunda döndürüp okuru kendi zavallı ben'ine onu değiştirsin. Yok eserin amacı bu olmalı demiyorum, estetik tecrübenin güzelliği bu.

Naipaul da terso bir yazar. İlk deneyimimden çıkardığım bu. Öfkeyle yazan, patavatsız, gürültücü bir herif. Nefretin edebiyatın yakıtı olduğunu bize hissettiren taifeden. Kahramanı Willie Chandran'ı Hindistan'dan İngiltere'ye, İngiltere'den Afrika'ya sürüklerken bir mide bulantısını da yanında sürükleyip götürüyor. Bulantıyı besleyen ağır tatminsizlik her sayfada asılı duruyor. Willie'nin ailesiyle ilişkisinde, kadınlarında, girdiği her cinsel ilişkide, yarım yamalak arkadaşlıklarında.

"Kırk bir yaşındayım, senin hayatını yaşamaktan yoruldum artık" diyip 18 yıllık karısına sığındığı Afrika'yı bıraktığında, yani romanın son noktasında da bu tatminsizliğin yarattığı-yaratabileceği tek şey parıldıyor: Kaçma isteği.

Kaçmaktan başka nihayeti olmayacak, tatminsizliği hiç dinmeyecek, hiçbir şeye tam bağlanamayacak bir niteliksiz adam'ın hikayesi demek ki Willie Chandran'ınki.

(Naipaul'a devam edeceğim.)


3 Aralık 2010 Cuma

Kötülük diyor Badiou.

"Ben sıklıklı bir Hakikatin 'militanı' olmak gerektiğini söylerim. Ne zaman ki egoizm bir Hakikatten feragat etmeye götürür, işte orada Kötülük vardır. O zaman kişi öznelik niteliğini yitirir. Egoist kişisel çıkarlar insanı büyüler, bir hakikatin (ve böylece İyiliğin) bütün gelişimini sekteye uğratabilir.

O halde, Kötülüğü kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Kötülük bir hakikatin belirli veya bireysel çıkarların baskısıyla kesintiye uğratılmasıdır."

(Alan Badiou bir röportajında söylüyor. Cogito'nun Bahar 2008 (Tragedya) sayısı s. 54)

1 Aralık 2010 Çarşamba

Çehov'dur kanıtı.

"Sempozyum'un sonunda Sokrat dinleyicilerini komedinin dehasının trajedinin dehasıyla aynı şey olduğunu kabul etmeye zorlar. Fakat uyku bastığından dinleyiciler Sokrat'ın mantık yürütmesini takip edemezler. Birbiri ardına ustanın etrafında uykuya yenik düşerler; sadece Sokrat sabaha kadar uyanık kalır. Aristofanes bile uykusuna hakim olamamıştır, ortada kendisinin nasıl olup da bir trajedi yazarı olabileceğini anlamak fırsatı olsa da! Böylelikle, trajik ve komik dramanın nihai birliğinin sokratik gösterimi sonsuza kadar kaybolmuştur.

İşte, Çehov'un sanatı tam da bu birliğin kanıtıdır."

(George Steiner, The Death of Tragedy. 1996 basımı s.302)