29 Kasım 2010 Pazartesi

Adalet böyle sağlanır ey Bakkhalar.

"Kadınlarımız evlerinden kaçmışlar. Neymiş,
Bakkhos şenliklerini kutluyorlarmış!
Dionüsos dedikleri benim tanımadığım
yeni çıkma bir tanrıya tapınırlarmış dağbaşında.
Öbek öbek kadınlar ortalarında testiler dolusu şarap.
Gizlide kuytuda erkeklerle çiftleşirlermiş!"

Euripides'in Güngör Dilmen tarafından çevrilen Bakkhalar'ında böyle diyor zavallı Pentheus. Trajik hatanın (hamartia) sınırlarında dolaştığının farkında değil.

Dionüsos'un şarabından içmiş kadınlar dağlara taşlara akın etmişler. Engel tanımaz Bakkha ordusu olmuşlar. Büyük unutkanlığın, saf doğa olmanın sarhoşluğunu yaşıyorlar. İsminin manası keder olan Pentheus bunda bir ahlaksızlık, bir insani zaaf arıyor. Oysa tanrı emrine karşı çıkmak esas zaaf. Dionüsos'un tanrılığını anlamaması tüm lanetin kaynağı. Düzen kesintiye uğradıysa, kadınlar saf doğa olduysa bütün hepsi Pentheus'un şapşal tanrı bilmezliğinden.

İşte geliyor Bakkhalar. Biraz sonra sel olup Thebai şehrine ve Pentheus'a hakikati bildirecekler.

"Görecektin, kadınlardan biri nasıl besili bir danayı
böğürte böğürte bacaklarını ayırıp parçaladı.
Hayvancığın kaburgaları, toynakları nasıl oraya buraya savruldu,
kanlı et parçaları çam dallarında asılı kaldı"

Peki Pentheus'un anasını bu Bakkha sürüsünün içine katmak, oğlunu unutturmak, cinayeti onun ellerine işletmek?

"Annesi boğazlayacak onu.
Sonda öğrenecek Zeus'un oğlu
Dionüsos'un bir tanrı olduğunu:
İnsanları çok ama çok seven, ama öylesine de
ürkünç olabilen bir tanrı."

Tanrısal adalet dedikleri bu olmalı.

"Pentheus başından çelengini takıları attı, annesi onu tanısın diye
yanaklarına dokundu: "Ben senin oğlunum anne.
Oğlun Pentheus'um, Ekhion'un evinde doğurduğun.
Bana acı anne, benim günahlarım yüzünden
sen öldürme çocuğunu."

Tabii acımayacak anası Pentheus'a. Koparacak başını, aslan avladı sanıp neşeyle dolanacak elinde oğlunun kanlı başı.

Sarhoşluğu geçip neler olduğunu anladığında adalet ve düzen tesis edilmiş olacak.


(Euripides. Bakkhalar. Eski Yunancadan çev. Güngör Dilmen. Mitos Boyut, 2001)

1 Kasım 2010 Pazartesi

Makinenin kalbi.

Tzu-Gung, Han ırmağının kuzey bölgelerinde yolculuk ederken, bostanında çalışmakta olan yaşlı bir adam gördü. Yaşlı adam bir sulama kanalı kazmıştı. Önce kuyuya iniyor, bir kova su alıp kanala su döküyordu. Çok büyük bir çaba göstermesine karşılık, aldığı sonuçlar son derece yetersiz görünüyordu.

Tzu-Gung dedi ki: "Günde yüz kanalı sulayabilmenin, bunun için de pek az çaba harcamanın bir yolu var. Bunu dinlemek ister misin?" Bostancı doğruldu, ona baktı ve sordu: "Neymiş o peki?"

Tzu Gung yanıt verdi: "Arkası ağır, önü hafif olan tahta bir kaldıraç yap. Böylece suyu o kadar hızlı çekersin ki, neredeyse kendiliğinden fışkırır. Buna çekmeli kuyu denir."

Bunun üzerine yaşlı adamın yüzünde öfke belirdi ve şöyle dedi: "Hocam bana derdi ki, makine kullanan kişi işini makine gibi yapar. İşini makine gibi yapan kişinin, yüreği de makineye benzer, ve göğsünde bir makine yüreği taşıyan kişi yalınlığını yitirir. Yalınlığını yitiren kişi ise ruhunun çabalamalarından emin olamaz. Ruhun çabalamalarından emin olmamak ise samimiyetle bağdaşmaz. Söylediğin gibi şeyleri bilmez değilim ama onlar kullanmaktan utanç duyarım."

(Heisenberg'in Fizikçinin Doğa Kavrayışı'ndan çeviren Gül Çağalı Güven)