8 Eylül 2008 Pazartesi

Göt-Bacak İnsanları

Arzu hiç şüphesiz tekinsiz bir duygu hali. Ben adamı dinden imandan çıkarır diyeyim siz anlayın. (Kız çocuklarına neden Arzu ismini koyar analar-babalar?). Bir kere bir unutma hali, ne isen her ne haltsan unutturan, yıllardır biriktirdiğin davranış prosedürlerini uçurumdan aşağı yuvarlayan... falan filan feşmekân.

Çok kabaca ahlak dediğimiz şey insanın arzu karşısında nasıl davrandığının adı. Yani arzuladıktan sonra eyleme geçip geçmeme aşamasında doğan bir şey ahlak. Ne "bu arzu neden doğdu", ne de "ben böyle arzuladım ve yaptımsa ne oldu" sorularında arayalım ahlakı. Onun evi, tam da eylemin kendisinde zira.

Biliyoruz hepimiz işte, şimdi her yer "istiyorum" diyen insanlarla dolu. Hanım kızımız s ile ş'yi karıştıran dilini yormadan ve cesaretle ben burdayım diyor: "şurdaki limonlu pastadan istiyorum". Genç üniversiteli kardeşimiz yaşıtı olan ve çok çok asgari ücret alan tezgahtardan utanmadan parıldayan gözlerle ilan ediyor: "şu yeşil ceketi istiyorum". Girin bir alışveriş merkezine, "istiyorum"ların hesapsızca birbirine karıştığını duyacaksınız. Türkiye üst-orta sınıfları hep beraber istiyooooor.

Buna birey olmak diyecekler. Buna istediğini bilmek diyecekler. Buna başka hiç kimse için değil insanın kendisi için yaşaması diyecekler...

Doğrudur, bunların hepsi doğrudur.

Ama bu kadar kolay "istiyorum" demek dünyayı bir büyük elma kendini de koca bir ağız olarak gören kudurtucu varlık algısının (ya da algısızlığının) bir tezahürü aynı zamanda. Zira, ahlak "istiyorum"a tereddütle bakmakla, isteme anının sorgulanmasıyla başlıyor.

Bu hesapsız istemelere hakkı olup olmadığını bir an için düşünmedikten sonra neye yarar dünyada varkalmak, "istiyorum" tüm yaşamı açıklıyorsa neye yarar yaşamak?

Yürek garsona, tezgâhtara, ofisboya seslenmeye utanan abileri ablaları özlüyor.
Hele memleketin zengin müslümanları kendilerini istek ve iştahla görkemli iftar sofralarına vermişken daha da bir kuvvetle özlüyor.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yine seni seviyorum

191