6 Aralık 2010 Pazartesi

Naipaul'e başlamak.

Geçenlerdeki Naipaul tartışmalarının en ilginç yanı aslan misali kendini meydane atan münevverlerimizin hiç Naipaul okumamış zevattan olmasıydı. Gel gör ki kimse dert etmedi bunu. Ortada vurdu kırdı vardı, dine küfür falan derken reyting tavandaydı, cırcırdı fırfırdı vırvırdı, işte bir helecanlı macerayla daha günümüzü gün ettik.

Bilmeden konuşmak mahalle kahvesinde bile ayıpken bu saldım çayıra mevlam kayıra tavrı herhalde memleketin entelektüel aleminin derinliği konusunda da en güzel fikri verdi.

Bu leş kavgasının ardından, bari salak tartışmaları izlerken harcadığım zaman bir şeye yarasın diye Naipaul okumaya karar verdim. Dün gece Yarım Hayat namlı Begüm Kovulmaz çevirisiyle YKY'den çıkmış eseri uykusuz kalıp kıraat ettim.

Edebiyatın terso'larıyla mücadele etmek zor. Hep konuşulur, alıp Gecenin Sonuna Yolculuk'u okuyorsun, kitap Yahudi düşmanı, cinsiyetçi, hatta gariban düşmanı; ama öyle dibine kadar anlatıyor ki nefreti, öyle hakiki duruyor ki tüm vahşetin içinde, sarsıyor seni. Sanat dediğin şey biraz da bunun için yok mu, dibe batırsın, gündelik akışı kessin, uçta olana sürüklesin, en sonunda döndürüp okuru kendi zavallı ben'ine onu değiştirsin. Yok eserin amacı bu olmalı demiyorum, estetik tecrübenin güzelliği bu.

Naipaul da terso bir yazar. İlk deneyimimden çıkardığım bu. Öfkeyle yazan, patavatsız, gürültücü bir herif. Nefretin edebiyatın yakıtı olduğunu bize hissettiren taifeden. Kahramanı Willie Chandran'ı Hindistan'dan İngiltere'ye, İngiltere'den Afrika'ya sürüklerken bir mide bulantısını da yanında sürükleyip götürüyor. Bulantıyı besleyen ağır tatminsizlik her sayfada asılı duruyor. Willie'nin ailesiyle ilişkisinde, kadınlarında, girdiği her cinsel ilişkide, yarım yamalak arkadaşlıklarında.

"Kırk bir yaşındayım, senin hayatını yaşamaktan yoruldum artık" diyip 18 yıllık karısına sığındığı Afrika'yı bıraktığında, yani romanın son noktasında da bu tatminsizliğin yarattığı-yaratabileceği tek şey parıldıyor: Kaçma isteği.

Kaçmaktan başka nihayeti olmayacak, tatminsizliği hiç dinmeyecek, hiçbir şeye tam bağlanamayacak bir niteliksiz adam'ın hikayesi demek ki Willie Chandran'ınki.

(Naipaul'a devam edeceğim.)


2 yorum:

Hegesias dedi ki...

Ne garip, Naipaul'ün edebiyatına dair okuduğum en tanıtıcı yazılardan biriydi bu kısacık yazı. Bu da mevzubahis tarışmanın sığlığını bir kez daha görmeme neden oldu. Naipaul yazılarınızın devamını merakla bekliyorum.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

teşekkürler hegesias.