1 Şubat 2012 Çarşamba

Milli bir manyaklık.

Evet Poe aşırı yalnız biriydi ve uzaktan tilmizi Baudelaire sinizmle dolu vebalıydı. Ama Baudelaire'in Poe'yu anlamaya çalışırken Amerika'nın ruhunu bu kadar keskin görmesine ne demeli? Keskin göz mü, Amerika'nın ezeli ebedi gerçekliğinin apaçıklığı mı? Aristokrasi övgüsü ve demokrasi ürküsü arasında görünen Amerika'nın hakikati değil mi? Ve en önemlisi Amerika'nın hakikati yüzünden Poe aşırı yalnız biri değil mi?

"Okuduğum bütün belgelerin neticesinde, Poe için Birleşik Devletler'in, daha tatlı bir hava solumak için yaratılmış bir varlığın içinde ateşli sıkıntısıyla volta attığı engin bir hapishaneden -gazla aydınlatılan bir kâbustan başka bir şey olmadığı- ve onun iç, ruhsal yaşamının (...) bu düşman atmosferin etkisinden kaçmaya yönelik sürekli bir çabadan başka bir şey olmadığı inancına vardım. Demokratik toplumlarda kamuoyu acımasız bir diktatördür. (...) Dinsiz özgürlük sevgisinden yeni bir tiranlığın, hayvanların tiranlığının ya da ateşli duyarsızlığıyla Juggernaut'a benzeyen bir hayvanokrasinin doğduğu söylenebilir. (...) Zaman ve paranın burada büyük değeri vardir. Milli bir manyaklık noktasına getirilinceye kadar fazlasıyla vurgulanan maddi etkinlik, onların zihinlerinde bu dünyadan olmayan şeyler için çok az yer bırakır. Doğuştan aristokrasiye sahip olmamanın ülkesi için büyük talihsizlik olduğuna inanan Poe, aristokrasisiz bir halkın içinde 'güzel' kültünün sadece yozlaşacağı, küçüleceği ve kaybolacağına inanan; yurttaşlarını, bütün o pahalı ve sahte lükslere bulanmış, sonradan görmelere has zevksizliğin bütün belirtilerini sergileyen yurttaşlarını suçlayan, ilerlemeyi, o büyük modern düşünceyi budalaların aptal hayali sayan Poe, aşırı yalnız biriydi."


(Akt. Matei Calinescu. Modernliğin Beş Yüzü. Çev. Sabri Gürses. Küre Yayınları. s. 61)

Hiç yorum yok: