17 Haziran 2012 Pazar

Mahalle'yi öldüren muhafazakârlık kendini öldürür.

Yeni muhafazakârların site sevdası ve Toki muhabbeti sadece İstanbul'un değil taşranın görüntüsünü de baştan aşağı değiştirdi. Kocaman apartman kentler, yanına hop dev avm, kocaman camii derken ha bi de okul geldi mi depreme dayanıklı şehriniz hazır oluyor.

Peki muhafazakârın evi, muhafaza etme işleminin mekânı mahalleye ne oluyor? Ne olacak ki? Sizlere ömür. Allah rahmet eylesin. Küçük esnafın kalmadığı yerde mahalle kalmaz çünkü. İletişim kurulabilir derecede küçük olan kahvenin, cami avlusunun, evlerin bu küçüklüğünün yok olduğu yerde mahalle kalmaz.

Büyüklüğüyle gurur duyulan, neo-Faust başbakanımızın daha büyüğün daha iyi olduğundan pek emin olduğu yeni kentlerde iletişim biçimleri topyekün değişmeye mahkûm. Ne bekliyorsunuz dev camilerin avlularında muhabbete durmuş amcalar, alışveriş merkezlerinde veresiye yazan dost ve mütevazi zincir mağaza abileri falan mı? Ya da avm'nin food-court'tında kahvehane havası?

Hayal etmesi bile boğar insanı.

Çok kimse söyledi, şipşak ama keskin tespit: AKP radikal piyasacılıkla bir tür yeni muhafazakârlığın ittifakında yürüyen bir parti. Neoliberal piyasa düzenine koşulsuz inanç, otoriterliğe meyyal tepeden inmeci tutuculukla iç içe.

Ama adamları bekleyen sorun şu: Bu tavır, muhafazakarlığı estetik (dolayısıyla canlı ve devam ettirilebilir) kılan her şeyi yok ediyor. Dev avm'li camii'li, milleti sınıf sınıf ayıran Toki-kent kökleştikçe, muhafazakârlığın üretim birimi mahalle yok oluyor.

Velakin estetize etmeyen bunu da geçmişe atıfla yapmayan muhafazakarlık falan olmaz. Sonra işte babalar çıkıp Çamlıca'ya cami yapacam uzaydan görünecek falan diyor. Radikal piyasacılığın geçmişin tüm izlerini sildiği bir yerde ancak böyle 'daha büyük daha büyük' diye çığıran otoriter bir büyümeciliğin estetik kaybı ikame edeceği düşünülüyor.

Ama üç gün sonra baktığınızda göreceğiniz şey sizin muhafazakârlık diye anladığınız şeyin kalmadığı olacak.

(Keşke kendi kuyularını kazdıklarına sevinebilseydim, lakin bu barbar kentcilikle altını oydukları tek şey muhafazakarlık değil. Yalnızlaşan, hayatı çalışmaktan ibaret olan, kamusallığını yitiren atomize yeni kentliler, duvarlarla birbirinden ayrılan sınıflar ve çipçirkin bir kent (hatta kentsizlik hali) bizi bekliyor.)

Bu anlamda AKP muhafazakar bir yıkıcı. Oksimoronun kralına gel.


3 yorum:

Selim Isik dedi ki...

Sevgili Mehmet Hayri Bey kardeşim,

Bence toplumumuz (muhafazakar-ilerici-gerici falan diye ayırmaya gerek yok)80'lerden beri bir ikiyüzlülük yaşıyordu. Bir yandan müşterisini siftah etmeyen komşusuna gönderen esnafı göklere çıkarmaya devam ederken, diğer yandan da zengin olmayanın ezileceğine dair hissine göre daha zengin olmak için elinden geleni ardına koymuyordu. Ahlak da giderek aşındı tabii. İstanbul'da bir semt adı bile değil yani ahlak, o derece.

İşin gerçeği, bu muhafazakar güruha göre Osmanlı kapitalist olamadığından yıkıldı. Teknolojiye insanlar işsiz kalır diye karşı çıkarsan tercihini yapmış olursun. Osmanlı bir imparatorluk değildir, imparatorluk sömürgecilikle olur diyenleri hatırla. Şimdi de kapitalist Osmanlı kurmak istiyorlar.

Osmanlı kapitalist değil miydi? Gerçekten kapitalist olamadığında mı yıkıldı? Kapitalist Osmanlı olur mu? Olursa nasıl bir şey olur?Buna benzer sorulara ne cevap verilirse verilsin,bu güruhun uzun vadeli bir gelecek planı var. Hayırlısı olsun.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Eski dostum Selim Işık kardeşim,

pek çok konuda Türkiye'yi muhafazakarlar ve başkaları diye ayırmaya gerek yok hakikaten. Sıfatlarını saymak istemediğim kafa bu memleketin bedeninde sağ sol ayrımsız hükümrandır.

Lakin muhafaza etmeye gelenin bu şahane çılgınlığını gönül not etmek istedi, biraz da laf sayıp rahatlamak istedi. Memleket beton yığınına döndü heyhat can sıkılır.

Selamlarımı kabul ediniz.

Selim Isik dedi ki...

Aleyküm selam Mehmet Hayri Bey Kardeşim.

Bu insan dediğimiz canlı hakikaten enteresan ve değişken sanıyorum. Hepimiz çocukken Dallas'taki gökdelenlere bakıp işte şehir böyle olur demiyor muyduk? Ankara Kızılay'daki Gima binası bizi heyecanlandırmıyor muydu?

Diyelim ki, Ayasofya diye bir yapı hiç olmamış olsun. O arsa da orada yeşil yeşil ağaçları ile dursun. Ben oraya bugün Ayasofya ya da Ayasofya'nın günümüzdeki karşılığı kadar görkemli bir yapı yapmak istesem (kesinlikle alışveriş merkezi falan da olmayacak), muazzam tepki göreceğime eminim.

İnsan sanırım dönüştürme tutkusuyla baş edemiyor. A'yı B yapmak istiyor. A B olduğunda, bu defa B'yi tekrar dönüştürmek istiyor. E tabi "nothing is new under the sun" veri kabul edilirse, ister istemez bir döngü yaratılıyor. İspanyol paça pantolon 20 senede bir tekrar moda olup hızla yeniden demode oluyor. Hadi bunu da geç bizzat Başbakanımız ben değiştim demedi mi 10 sene önce? Şimdi tekrar ilk pozisyonuna doğru değişmeye başladığının emareleri yok mu?

Lafı uzattım, muhafazakar olanlar muhafaza etmek istediklerini,ilerici olanlar da ileride ne olduğunu söyleseler belki sorun hallolur :) Ama unutma, Macellan bu dünyada sürekli batıya gidildiğinde başladığı yere dönüldüğünü 500 yıl önce kanıtladı.