23 Mart 2010 Salı

Charles'ın Sarah'ya meyledişi var ya...

John Fowles'ın French Lieutenant's Woman (Fransız Teğmenin Kadını)nı okuyorum. Çok sıkı bir roman. Fowles'ın romancılığı, gerçekçiliği, sanat-hakikat ilişkisini binbir anlatı oyunu çekmeden roman içinde sorunsallaştırması harika. Ama bugun okurken tuylerimi diken diken eden bu değildi, Charles'ın Sarah'ya meyledişiydi.

Romanda 19. yüzyılın ikinci yarısındayız. Yıl 1867. Esas oğlan, 32 yaşında yakışıklı bilim adamı Charles, Ernestina ile evlenmek üzere. Her şey ayarlanmış. 23 yaşında şirin güzel eğitimli bir kız Ernestina. Hafif şımarık belki ama tatlı. Çok derin ve çok ilginç değil. Sıkıcı romantik şiirleri okurken Charles'ı uyutabilir ama uyuduğunu fark edince ellerini beline koyup kızarken pek sevimli olabilir. (Aman Allahım ne kadar tanıdık!).Charles senelerce gezip tozmuş. Artık evlenmeye razı. Ernestina'dan iyisi Şam'da kayısı!

Fransız Teğmenin kadını Sarah ise belki hafif meczup. Gidip deniz kenarlarına gemileri seyretmesi var, ormanlarda tek başına dolaşması, diğer kadınlar tarafından ayıplanması. Bırakıp gitmiş Fransız teğmen. Döneceğini söylemiş dönmemiş. Deli divane onu beklediğini söylüyor millet. E ağzı torba değil ki büzesin.

İşte Charles, Sarah'la henüz ikinci karşılaşmasında belki de kendini karşılaşmaya zorladığında, çılgın kalabalıklardan uzakteyken; fark ediyor herkesin meczup kabul ettiği Sarah'nın "yüzünün kadınsılığını", "gözlerinin yoğunluğunu", "ağzının kösnüllüğünü". Sonra biraz daha yakınına varınca keşfediyor kadının göründüğünden çok daha "zeki ve bağımsız" olduğunu. Böyledir işte içeride bir şeylerin sessizce kırılması.

Böyle değişir insan işte. Aniden. Ernestina nerdedir şimdi, hayatın ne tarafına düşer? Hemen sonraki bölümde Charles'ın aklından geçenlere bakın:

"Ernestina çok güzel ve sevimliydi... fakat yüzü çelişkili bir alçakgönüllük ve kurulukla beraber biraz karaktersiz, biraz sıkıcı değil miydi? Bu iki özelliği de alsanız ne kalırdı geriye? Sönük bir bencillik."

Acımasızlık mı bu şimdi? Kötülük mü? Nankörlük mü?

Yoksa hayatla dolmak mı?

5 yorum:

aglea dedi ki...

charles'ı kimse suçlayamaz.

(Aman Allahım ne kadar tanıdık!)

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

:)))

bence de!

seyyarat dedi ki...

Sanırım Charles'ı suçlayabilirim.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

aslında sen de haklısın seyyarat.

Adsız dedi ki...

herkes herzaman herşeyin en iyisini istiyor işte.