12 Nisan 2010 Pazartesi

Dahil olan olmayan.

Çevreye dahil olmak, cemaatin içinde olmak, bilmem ne grubunun parçası olmak falan filan... Hepimizin bildiği şey işte, hayat tükenmez bir şekilde aidiyete bağlı kimlikler üzerine kuruluyor ve yürüyor. Çok zaman güven veren, ayakta tutan, destek olan o aidiyet hissine sahip olmak için çırpınıyoruz.

Lakin bu hissin ne kadar tehlikeli olduğunu söylemeye bile gerek yok.

"Her şeyin zıttıyla kaim olduğu" bu alemde her içermenin bir dışlamayla varlık bulduğu gerçeği, sızısını unutamadığımız uyuşturamadığımız bir yara gibi kalmalı. Var mı "katı olan her şeyin buharlaştığı" şu zamanda ahlak kurmanın, en azından kurmaya çalışmanın başka yolu?

Ağır oldu sabah sabah şimdi. Oysa meseleyi aklıma getiren gayet eğlenceli bir anekdot.

19. yüzyılın başında, Fransa karmaşadan düzene düzenden karmaşaya savrulup dururken yükseliyor Victor Hugo efsanesi. E devrin şamatası bu ya, neredeyse sahnelenecek her oyunu hem büyük heyecan hem de ölçüsüz bir öfkeyle karşılanıyor.

Hugo, daha çok genç, yıl 1830. Sonradan bizim memlekette dahi çok meşhur olacak Hernani sahneye hazırlanıyor. Tiyatronun müdürü başta, herkes tepkilerden korkuyor. En büyük mesele, profesyonel alkışçıların (ya işte böyle bir müessese var) Hugo'nun düşmanları tarafından satın alınması ihtimali! İşte bunu önlemek için alkışçıları tamamen Hugo'nun arkadaşları arasından, yakınındaki sanatçılardan seçmeyi akıl ediyorlar. Üzerinde "hierro" (demir) yazan kırmızı küçük kartlar bastırıp veriyorlar bunlara bilet yerine. Karta sahip olanlar alkışçı sıralarında oturacak, düşmanların taşkınlığı engellenecek.

İşte kısa zamanda o küçük kartlar Paris'in genç sanatçıları arasında romantiklerin dar çevresine dahil olduğunun gurur duyulan kanıtı haline geliyor. Kırmızı kartın varsa tamam...

Napıyorlardı acaba, "senin bu şiir romantik olmamış lan, klasik kaçmış" dendiğinde gururlu genç çıkarıp kartını mı gösteriyordu?

"Bunu görüyon mu bunu? Görüyon mu kırmızı kartı? Noldu, konuşmuyon sesin kesildi."

E kesecek tabii, koca Hugo, boru değil.

(Meraklısına. The French Stage in the Nineteenth Century. Marvin Carlson yazmış. S. 63-65)

2 yorum:

seyyarat dedi ki...

E alkışları satılabiliyormuş madem neden gurur duyuyorlar o karta sahip oldukları için?

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

yok yahu, victor'un arkadaslari onlar, destek veriyorlar ustada.