11 Şubat 2011 Cuma

Daha çok akılcılık daha çok özgürlük.

Chomsky'nin akılcılığını, düşüncesinin sadeliğini, hep daha çok açıklık peşinde koşmasını çok seviyorum.

Bu sabah bambaşka işler sıkıcı gözleriyle yolumu beklerken, kendisinin Michael Albert'la yaptığı uzun söyleşiye kapılıp gitmem bundan.

Kapılıp gitme'lere uyanmanın ahlaki ödev olmaklığına bir kez daha inanmam da:

"Size bir zamanlar Harvard Hukuk Fakültesi'ne gelen ve bir süre burada kalan bir siyahi hakları savunucusundan duyduğumu bir hikâyeyi anlatayım. Bir keresinde bir konuşma yapmış ve gençlerin uzun saçları, sırt çantaları, toplumsal idealleri, kamu hizmetleri ve adalet alanında çalışarak dünyayı değiştirmek yolundaki fikirleri ile Harvard Hukuk Fakültesi'ne geldiklerini söylemişti. Nisan ayında yaz stajları için Wall Street şirketlerinden personel alım memurları gelirmiş. Rahat bir yaz işi bul ve bir sürü para kazan. Dolayısı ile öğrenci şöyle düşünür: Ne olur ki? Bir günlüğüne traş olurum, bir ceket giyerim, bir de kravat takarım. Bu paraya ihtiyacım var, öyleyse neden almayayım? Bir günlüğüne bir ceket giyerler, bir de kravat takarlar ve yaz işine girerler. Yazın giderler, sonbaharda geldiklerinde ceket ve kravat kalmıştır, itaatkârlık gelişmiş ve ideolojide bir kayma olmuştur."
(Entelektüelin Sorumluluğu. bgst Yayınları, s. 13)

Öyle hakkaten, bir kravat takarlar, ne olacak dersin ama kravat kalır boynunda.

3 yorum:

Ayna-i Marzî dedi ki...

Kravata babam yular diyor, yuları bir kere takınca her yöne sürüklenirsin demiş şeyhi. Gerçi çıkış noktaları farklı ama burayı okuyunca geldi aklıma şimdi.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Kravatin bukagiya donusumu...

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Ayna, Mustafa Kutlu'nun Sır kitabı geldi aklıma sen öyle diyince şimdi. Yuları taksan da takmasan da sürüklenenler çok oldu bu memlekette.

Eleştirel hocam, bukağı kelimesini uzun zamandır duymamıştım. Bir sözcüğün dışının güzelliği ile içinin zulmü. Tezat ki ne tezat.