24 Aralık 2008 Çarşamba

Gaza gelmek.

Öyle çok zaman geçti ki, hatırlayınca garip geliyor şimdi.

Gariban bir arkadaşım vardı. Arkadaştan çok abi esasında, benden dört yaş büyüktü. Üniversite sınavına hazırlanmaya çalışıyor, ama bir türlü hazırlanamıyordu. Parasız pulsuzdu falan ama çulsuzluk değildi çalışamamasına sebep. Öyle işte, günlerini havaya bakıp, müzik dinleyerek geçiriyordu. Dediğine göre aranjör olmaktı niyeti. (Anlaşıldığı üzere enteresan bir arkadaştı kendisi!).

Böyle haller vardır işte. Daha doğrusu girdiği halin içinden çıkamamaklar vardır da biz üzerine hiç kafa yormayız. Yani çalışamıyordur, çalışmak içinden gelmiyordur ve olmuyordur işte yapamıyordur, neticede tavana bakıp Bruce Springsteen dinliyordur. Böyle bir hal vardır ama biz ille kati sebepler ararız. Açıklama olsun da kaç kırat olursa olsun deriz. Oysa sebepsizlik diye bir şey vardır, bazen kal gelir ve kalırız.

Neyse, ben bu arkadaşın halimi kendime dert edinmiştim. Bir taşralı duyarlılığıyla, çalışsın diye kendi çapımda planlar yapıyordum. Kendini toparlaması, ekmeğini kazanacak düzgün bir yol bulması, düzgün bir üniversiteye girmesi mesele olmuştu benim için. Onu harekete geçirecek bir şeyler arıyordum.

Derken hareket hiç beklemediğim bir yerden çıkageldi.

Gelen Ernest Hemingway'di, daha doğrusu onun hayat hikayesi.

Bir gün kahvehanede otururken anlatmıştım Ernest'in sıfırdan neler yaptığını, büyük zayıflıklardan saygı uyandıran kudretler yarattığını.

O günden sonra anlamadığım bir hızla arkadaşım için bir tutkuya dönüştü Ernest. Beni yakaladığı yerde "anlat anlat" diyordu. Anlattığım şeyleri bir daha bir daha anlattırıyordu. Arkadaşım için tam bir hayat mücahidi örneği oldu Ernest ve onu baştan aşağı değiştirdi. Bruce öldü, sonra sırasıyla iyi bir üniversite, iyi bir iş, sonra güzel bir evlilik, en sonunda güzel paralar geldi.

Tavana bakıp Springsteen dinleyen adam bir anda korkusuzca okyanuslara açılmıştı yahu!

Düşündükçe hâlâ şaşırıyorum. Nası yani? Var mıydı böyle bir değişim; dumanlı bir kahvehanede anlatılan epik bir biyografi bu kadar kuvvetli olabilir miydi?

(Senede ancak bir ya da iki kez görüyorum artık. Hemen beni güzel bir lokantaya götürüyor ve "anlat anlat" diyor, "Ernest çok zayıfmış ama çalışıp süper bir boksör olmuş". Anlatıyorum. Hikâye bitince dönüp uzun uzun pencereden dışarı bakıyor. Ne düşünüyor, bilmiyorum.)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Seni sevdiğimi düşünüyorum, ne düşünebilirim başka^

191

ayşe hilal dedi ki...

bu çok güzeldi... çokça beğendim :)