4 Şubat 2009 Çarşamba

Kütüphanede esrarengiz bir şair

Senelerdir akşamları ve haftasonları üniversite kütüphanelerine gidiyorum. Öylesine işte, kitaplar ve dergiler arasında takılmak amacıyla... Raflar arasında dolanmak, tesadüfen seçtiğin bir kitaptan üç beş sayfa okumak, sonra başka kitaplarda dergilerde gezinmek okumayı seven için büyük keyif tabii ki, ama daha güzeli bu "takılma" hadisesinin insanı yavaşlatan, içindeki koşuşturmayı eriten, zihnindeki gürültüleri susturan bir kabiliyeti olması.

Sınav zamanları bu huzurlu hal bozuluyor. Dışarının hayatı kütüphaneden içeri giriyor çünkü. Öğrenci milleti koşturuyor, fotokopi çektiriyor, gürültü yapıyor, şamata çıkarıyor, not hesaplıyor... Bir galeyan hali kütüphanenin ritmini bozuyor, sığınağın sığınılacak bir tarafı kalmıyor. (İşte o zaman güzel bir kadınla konuşup bira içmenin güzelliğini hatırlıyorsunuz. Ama konuyu dağıtmayayım.)

Lakin her şeyin bir sonu var tabii. Derken sınav günleri bitiyor, derken akşam oluyor, derken bir anda kütüphanenin misafirleri ait oldukları dışarılara dönüyor.

İşte o zaman kütüphanenin gerçek sahipleri tekrar ortaya çıkıyor. Evet düzenli gelen araştırmacılar, evet yazını kışını orada geçiren yüksek lisans mağdurları ama en çok kütüphane tutunamayanları.

Bende yalan yok, her kütüphanede bir grup tutunamayan yaşar. Doğru düzgün işi olmayan, genelde özensiz hatta gariban giyimli, soluk benizli, yaşında büyük gösteren adamlar... Özellikle akşamları hep oradadırlar. Sürekli hareket halinde, sürekli kapı önlerinde kahve sigara içerek, sürekli ellerinde birer kitap. Ama sanki hiçbir kitabı okumayan, okumaya başlasalar da sonuna varmayan adamlar...

Şimdi takıldığım kütüphanedeki geniş tutunamayanlar ekibi içinde çok ilginç bir tip var. 40 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir abi. Kendisi tam zamanlı şair. Sürekli bilgisayarlardan birinin başında oturup şiir yazıyor. Sonra çıktısını alıyor şiirlerin, düzeltiyor, tekrar yazıyor, tekrar çıktısını alıyor, tekrar düzeltiyor. Böyle saatlerce oturuyor makinenin başında. Arada da yukarı kattaki okuma odasında resim yaparken görüyorum. Tam olarak ne çizdiğini göremedim, uzaktan röntleyebildiğiöm kadarıyla hep küçüklü büyüklü balıklar çiziyor. Öyle karakalem falan da değil. Yanında kocaman bir boya takımıyla dolaşıyor. Nadiren de elinde bir klasik şiir kitabı görüyorum. Bir köşede sessiz sessiz gece yarısına kadar kitabı okuyor.

Bütün bunlar şairi ilgi çekici ve esrarengiz biri yapmaya yeterli kütüphane ahalisi için. Ama dahası var. Herif kıskandıracak derecede yakışıklı. Uzun ince boyu, uzun sarıya çalan kahverengi saçları, sert ve güzel yüz ifadesiyle bir şövalyeyi andırıyor. (Koy Üç Silahşörler'e bir gram sırıtmaz. O derece!) Kütüphanedeki genç kadınların hayranlığını, erkeklerin ise kıskançlığını ateşlediğini söylemek zor değil. Ama şair bu meraklı ahaliye yüz vermiyor, kimseyle konuşmuyor, saatler boyunca sadece kendi işleriyle uğraşıyor.

En son dayanamadım, bugün kapıdaki görevliyle kim olduğunu sordum şairin. "İşsiz güçsüz meczubun teki" dedi. Başka bir şey eklemeye gerek duymadı.

Ama herif Brad Pitt gibi diyecek oldum. Aptalca bir itiraz olacaktı galiba, başka ses etmedim, sustum.

11 yorum:

Selim Isik dedi ki...

Sevgili Mehmey Hayri Bey,

O içine Leonardo'nun Vinci kaçmış şair bozuntusunu en kısa zamanda pataklayın bence. Aksi takdirde kütüphanedeki saadetinize mani olacaktır zira kütüphjanedeki genç kadınların hayranlığını bir kere kaptırırsanız, bir daha yakalayamazsınız. O pantalon yama tutmaz. :)

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Efendim şövalye diyorum, uzun boylu diyorum, vurdu mu oturtur diyorum :)

Selim Isik dedi ki...

Ben de İtalya diyorum, Mafia diyorum, kütüphanedeki genç kadınların ilgisini kaybeden adamlar diyorum, örgütlenin efendim.

Ya birşeyi de heemn anlayın ya :p Herşeyi açık açık anlatınca yazışmada telefonda falan, sonra alıyorlar Ergenekon'dan içeri :)))

Unknown dedi ki...

Kütüphane'nin tuutunamayanları güzel bir tabir olmuş mehmet hocam. Gerçekten de kütüphaneler üzerine çizdiğiniz bu tablo, kahramanı dışında kalan anlatımda, biz üniversite öğrencilerinin hayatını gayet güzel özetlemiş. edebi üslubunuz ve güzel betikleriniz daim olsun:)

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Teşekkür ederim kedi kardeş :)

Adsız dedi ki...

Sonlara doğru bir an fantastik kurgu okuyorum sandım, yazı bitince bir an sayfa değiştirip devamını aradım. mamamif sayfa yoktu.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

ne fantastik ne kurgu, bizzat gerçek vallahi :)

Furkan Haydar dedi ki...

Yazıyı ilgiyle okudum ve biraz ilgisiz olacak ama; neden kütüphaneye gitme alışkanlığı edinemediğimi merak ettim ve bunu hiç düşünmediğimi şu anda farkettim. Bu memleketin -özellikle- küçük şehirlerinde numune diye koyuyorlar sanırım sağa sola bunlardan.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Sevgili Furkan, taşra kütüphaneleri evet! İşte onlar codeprof'un hemen yukarıda aradığı fantastik kurgunun gerçek mekanları. Ben gayet masum bir veletken taşra güzeli memleketimin kütüphanesine gitme alışkanlığı edinmeyi denemiştim, başıma gelenleri birkaç gün sonra anlatayım :)

Adsız dedi ki...

hangi kütüphane de bu brad pitt:))))

şaka bir yana,hikayenizi zevkle okudum.

teşekkürler.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

ben teşekkür ederim.
ama kütüphanenin hangisi olduğunu söylemem. adamı zaten kıskanıyorum, daha fazlasına dayanamam :)