21 Mart 2009 Cumartesi

Özgür sözcükler

Özgür sözcükler, ya da diğerlerine göre daha özgür sözcükler. Rüzgar, deniz, okyanus, orman falan. Özgürlüğün hep doğayı akla düşüren bir tarafı var. Okulda defterime, ağaçların üstüne yazarım adını. En özgür fiil: koşmak. En özgür film sahnesi: Ormanda ya da sahilde koşan genç oğlan ile genç kız (iç mekanda özgürlük olur mu?). Özgürlüğün “doğa”sına bakınca doğaya bakıyoruz demek ki!

Ama bazı başka sözcükler de var. Mesela terlik. Slippers. Sanki rüzgar gibi özgür bir sözcük. İngilizce slippery, “kaygan, kaypak” demek tabii. Kayganlık sabitlenme imkanı vermemesiyle özgürlüğü hatırlatsa da “slippers” sözcüğü çok da özgürlük imlemiyor bende. Ama terlik çok özgür bir sözcük benim indimde, zihnimde, imgemde, imgelemimde. Ama terliğin resmine bakmalı tabii. Şıp şıp yaz terlikleri en kolay akla gelen herhalde. Şıp şıp yaz terlikleri bizi nereye götürür? Doğaya tabii ki! Şıp şıp plaja, şıp şıp güneşe, şıp şıp güneşli sokağa. Yani terlikle doğaya gideriz. Tabii ya, ayakkabıyla gitmeyiz doğaya (Gidemeyiz, kum kaçar, çamur olur, anne kızar)! Ya yalın ayak ya terlikle. Zaten baksana “ayak-kabı”. “Kap” kelimesinin kabalığı aşikâr olmalı herkes için. “cup” apaçık bir sınırlamayı anlatıyor İngilizce’de de; bir tür kapatma, hapsetme aracı. Elbette, itirazım yok “cup” gibi “cup”atma araçları oldukça faydalı gündelik hayatta! Ama bir “cup” içinde doğa yok, içi olmayan şıp şıp yaz terliklerinde “doğaya kaçış imkanı”ndan doğma can var, kan var. Zaten doğa = can + kan.

Ama. Bir de tabii doğanın kıyısında olmak var. Mesela resim şöyle: Daha öğleden sonra ama karanlık, yağmurlu bir gün. Yer: yeşilinin ve havasının tazeliği ile meşhur sayfiye yeri Abant. Bir kız durur pencere ardında, dışarıyı seyreder. Dışarıda ne var? Doğa! İçeride ne var? Kimse bilmez. Elbette kızın ayağında şıp şıp terlik olma olasılığı yok denecek kadar düşük. Neden doğaya karışmaz, neden “doğa özgürleşmektir bir düşünün abiler” demez? Çünkü doğa korkutur zaman zaman; almakla, el koymakla tehdit eder. O zaman özgürlük deyince değil sadece, özgürlük ve güzellik diyince akla düşen bir şeyden bahsediyorum yukarıdaki paragrafta: “sınırlı bir doğa”dır imgemizdeki o kuvvetli can.

Kent. Doğanın içinden geçerek tanımlarsak: Doğanın kalmadığı yer, doğanın müzelendiği yer, doğanın paketlendiği yer, doğanın haftasonlandığı yer (Angelopulos’un “Ulis’in Bakışı”nın o muhteşem sahnesi: kent ve yağmur ve şemsiyeler (kapkara şemsiyeler), şemsiyelerden yüzleri görünmeyen kentliler. Doğasızlık demek şemsiye demek olmasın?). Yani “derin yapı”mızda bir doğa-kent ikili karşıtlığı! Kahrolası kuramlar. Kör olası çöpçüler.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Mehmet Hayri'nin Defteri, özgür sözcükler de yoktur doğaya kalırsa, geniş anlamlı sözcükler hep o birarada yaşamanın ve kentleşmenin, birarada yaşadıkça birbirini suçlamanın hor görmenin ve kenti yönetmek için diğerlerine göre daha yüksek bir yerde farkedilmenin, kalabalığın aşağıda dinleyici kesim olarak kalmasının eseridir. Nutuk atmak, etkileyici bir konuşmanın gerçekleri içermesinden bahsetmek mümkün müdür artık? Ben..şunu..Biz Bunları Yapacağız. Yaptığımız Pek Çok Şeyi Bu Sözlerime Referans Olarak Gösterebilirim..

Kalabalığın konuşana göre aşağıda kalması konusuna bir daha geldiğimde, açık bir aşağılama görüyorum. Hep, konuştuğunuz bir çocuk ise diz çökün ve göz hizasına gelerek konuşun der bu büyükler. fakat kendileri gibi büyüklere acımazlar, çünkü muhtaçlar o dinleyenler bir yerde, konuşanlardan daha fazla paraya.

Para "yaşamak, yaşama gereksinimi" oldu. Bizler artık yaşama gereksinim duymuyoruz, paraya duyuyoruz. Çünkü paraya öyle bir anlam vermişiz ki o bizim yerimize yaşar. Ne Onunla Ne Onsuz..İşte Bu Noktada Doğa İle İlgilenmeye Başlıyorum. Evet Bazen Deriz Hepimiz Doğa Bir Adım Ötede, Niye Çıkmıyorsun. Çünkü Özgürlüğün Sınırlanmakla Alakası Yoktur Aslında, Kendini İyi Hissettiğin Yer Senin özgürlük Alanındır, Bu Alanda Özgüırlüklerine Düşkün Başka İnsanlara Rahatsızlık Vermiyorsan.

Mümkün Mü Bu,Bunu Araştıralım..Dünyada Kaç Kişiyiz ve Hangimiz İstemiyoruz. İsteklerimiz illa Ki Kesişecektir. Aynı Bilgisayarı İsteyeceğiz, Belki Aynı Ağaç Altında Piknik Yapmak İsteyeceğiz, Hatta Şezlongun Üzerine koyduğum Havluyu Kenara çekip Kendin Yatabilceksin, ve Ben Geldiğimde Uyuyor Olduğundan, Kendi İçinde Özgür Olacaksın.. Peki Ben, Bu Kişi Ne Rahattır Şimdi Diye Mi Düşüneceğim Yoksa Saygısız Diye mi..

Doğa..Bazılarının Doğasının Büyük Kısmını Su Oluşturur. Bazıları Dağ Taş Sever. Nerde Kaldı Sevdiklerimiz Diye Düşününce, Bize Yaklaşmayarak Zarar Vermeden Hayatımızda Var Olan Şeyler Gibi Anacağız Onları Bir Süreliğine. Hep Beraber Suyunu Çıkarıyoruz Kentlerin, Köylere Gidince Bizim Gibi İnsanlar Oraları da Öyle Yapacak..Dediğim Gibi, Baskın Karakter Olma Arzusu.. Şunu Da Düşünüyorum, Terlik Giyen Hiçkimse terlik Giydiği Süre İçinde Baskın Rol oynamaz Çünkü Hava Alır, Ne Demek İstediğine Karar Vermeden Önce Ne Olduğunu Bilir.

Nora Angelova

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Eh nasıl yani Nora, doğa sözcüklerinin sana da özgürlüğü hatırlatmıyor mu? Rüzgar desem?

Elma dersem çıkma.