25 Eylül 2011 Pazar

Kültür satanlar kültür alanlar.

"Yazar ajanı" Barbaros Altuğ, Taraf'ta yazmaya başlamış.

Türkiye'de, bir yandan "hayatın eksiksiz piyasalaşması"na uyumla öte yandan genişleyen üst-orta sınıf kaymaklığının ilgisiyle Avrupai anlamda bir sanat piyasası oluşuyor. Herkes farkında bunun, öyle ki Avrupalı Amerikalı arkadaşlar gaza gelip Cihangir'e yerleşiyor, pastadan pay kapmanın yollarını arıyorlar.

Bu piyasa yine Batılı muadilleri gibi kendi komisyoncularını yaratıyor. Barbaros Altuğ edebiyat alanında söz konusu mesleğin  memleketteki öncülerinden. Bir yandan buralı yazarları öte alemlere pazarlamaya çalışıyor, öte yandan devletin ve vakıfların akıttığı kültür parasından pay kapmaya çalışıyor.

Altuğ daha  Taraf'ta yazdığı ikinci yazıda kendisinin aktörü olduğu neo-kültür aleminden şahane bir sahne anlatmış:

"Ağaçlar arasında büyük bir villa. Salon sadece mumlarla aydınlatılıyor. Bu özel gece için beyaz kıyafetlerini giymiş genç garsonlar ev sahibesinin bizzat seçtiği mönüyü konuklara servis ediyor. Birazdan bir sessizlik ve ev sahibesi mum ışığında evdeki yedi kişiye bir kitaptan İngilizce parçalar okumaya başlıyor. Virginia Woolf’un Bloomsbury günleri değil anlattığım. Kemerburgaz’da Elif Şafak ve Eyüp Can Sağlık çiftinin evi. Konuklar da “en yakın dostları”; Nil Karaibrahimgil, Sertab Erener, Serdar Erener, Sinan Çetin, Rebecca Çetin, Ergun Özen ve Demir Demirkan. Herkes huşu içinde Elif Şafak’ın son romanı İskender’in orijinalinden (Beyaz Dişler değil) yani İngilizcesi olan Honour’dan parçalar okumasını dinliyor. Yarım saat sonra Sinan Çetin alkışlamaya başlıyor; “Muhteşem bir şey bu” diyerek. Onu Serdar Erener izliyor. Nil Karaibrahimgil elindeki kadehi bırakıyor ve “Böyle olmaz hepimiz ayağa kalkacağız beğendiğimiz göstermek için, konserlerde böyle yapılır” diyor.."

Alemin kültür üreticilerinin hakikatsizliğini anlamak için ufuk açıcı bir sahne bu. Daha güzel alınıp satılmak için en sefilinden başlayarak böyle salonlara girmeye, Proust'un anlattıklarına benzeyen ritüel-yoğun mekanlarda rol kesmeye, ruhunuzu avlamaya ve avlanmaya hazır hale getirmeye ihtiyacınız var.

İşte Barbaros Altuğ gibiler (Elif Şafak'ın salonundan hafiften dalga geçerek bahsetse de) tam da bu işe yarıyorlar. Kültür üreticisini alışverişe hazır hale getirmek, piyasayı hızlandırmak; daha somut söylersem yazarı-çizeri o salonlara sokmak ve salonun ritüellerini öğretmek bu komisyoncuların işi.

Biz okuyucular da kendileri sayesinde bu alemin erotizmine daha çok kapılıyoruz, daha çok "ticari okur" oluyoruz.

Derken karanfil elden ele.

Hiç yorum yok: