16 Ağustos 2008 Cumartesi

Facebook Fotoları II

Giderek bir foto-video topluma dönüşüyor içinde yaşadığımız şey. Böyle bir şey'in içinde de hepimiz yeni artizlik kabiliyetleri öğreniyoruz. Her anı performans olan bir hayat. O la la.

Kendini sunmak ne acayip bir şey! Zamanenin yükselen değeri, özgüven göstergesi değil sadece; neredeyse bireylik şartı.

Bakın ben burdayım, boyum şu, size en artiz pozumu veriyorum şimdi, gördünüz mü bu pozda süper bakıyorum (lütfen beni hep böyle bilin), şu şu okulları bitirdim, milyon tane de arkadaşım var, ben şöyleyim, ben böyleyim, ben öyleyim.

Bu benlemeler uzar gider, uzayıp da gidiyor zaten. Sessizce kaybolan bir his var ama: Ben demenin ayıp olduğunu bize hatırlatan mahcubiyet pılını pırtını toplayıp bu şey'den çekip gidiyor. Bize kendimizi çok önemsememeyi salık veren, dünya malının dünyada kalacağını hatırlatan bu alçakgönüllülük nişanı bir aptallık-yetersizlik-tutunamama işaretine dönüşüyor.

Peki olan ne?

Hep kendini söylerken kendi içine bakma kabiliyetini kaybeden monolog yaratıklarına dönüşüyoruz. Konuşmanın yerini diyalog klişeleri alıyor. Feysbukta bizi gerçekten umursamayan (çünkü kimse kendinden başkasını umursamıyor) 747 arkadaşımız ve yabancılaşmış kendimizle kalıyoruz.

Sen Feysbuğun resmini yapabilir misin Abidin?

Hiç yorum yok: