28 Ocak 2010 Perşembe

Demirören ve genel grev.

Dün gece kısacık şapşal bir rüya gördüm.

Beşiktaş'ın tombul tüpçü başkanı, ahlâk abidesi Demirören oğlu Yıldırım Bey açlık grevi yapan Tekel işçilerine o pis yarım gülüşüyle bakıyor, yanındakilere ne olduğunu duymadığım bir şeyler söylüyordu. Az sonra adamlarıyla beraber işçilerin üstüne yürümeye başladılar.

Aklımda kalan bu. Ağzımda kalansa pis bir tat. Bilmiyorum belki işçileri statta dayak yiyen taraftarla özdeşleştirdim ya da Demirören şirret bir iktidar tezahürü olarak belirdi. İtiraz edecek bir şey yok bunlara.

Ama neticede rüya çok anlamlı göründü gözüme.

Evet, bu ülkede Demirören varsa ve kalıyorsa genel grev olamaz. Genel greve gitmek Demirören'i alaşağı etmek demektir. 4-C yasası bir Demirören işidir. Demirören esas suçunun işçilere hak ettiklerinden fazla merhamet etmek olduğunu düşünüyor. Hatta kentsel dönüşüm yasasının mimarı Demirören'dir, evsizler Demirören'in evlerinden sokağa atıldılar, köprü altlarında bebeler tiner çekiyorsa Demirören yüzünden...

Teşbihte hata olmaz derler. Esasında bu her teşbihin az buçuk hatalı olduğunun itirafıdır. Lakin bu rüyalı teşbihte son tahlilde olan şu: Nihayet dayanışabilen, ses çıkarabilen, ayağa kalkan memleketimin yenik insanlarının verdiği umut; içinde yaşadığımız hayatın nasıl terörle, bel altından vurmayla, ders almamayla, kadir bilmemeyle dolu olduğunu gösteren mutlak bir kötülük simgesi ile vicdanda ister istemez karşı karşıya geliyor.

Şair olsam, Demirören'le genel grev ihtimalinin bitmez mücadelesinin şiirini yazardım.

Hiç yorum yok: