2 Mayıs 2010 Pazar

Biz dil gibi bir turfa muammada nihanız.

Şevkız ki dem-î bülbül-i şeydâda nihânız
Hûnuz ki dil-î gonce-i hamrâda nihânız
Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki
Çün rişte-i can-gevher-i mânâda nihânız
Olsak n'ola bi nâm u nişan şöhre-i âlem
Biz dil gibi bir turfa muammâda nihânız
Mahrem yine her hâlimizê bâd-ı sabâdır
Daim şiken-î zülf-î dil-ârâda nihânız
Hem gül gibi rengîni-i manâ ile zahir
Hem neş'e gibi hâlet-i sahbâda nihânız
Ettik o kadar ref'-i taayyün ki Neşâtî
Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız

"Bu gazelde her beytin, tek başına alındığı takdirde matla mısralarından itibaren mâna ve şekil bakımından erişilmez güzellikler olduğu muhakkaktır. Bir bakıma göre Şark kelimeciliği hiçbir zaman bu kadar güzel olmamıştır. Kelimeler ayrı renklerde kıymetli taşlar gibi her beytin arabeskinden ve her istikamette, düz veya diyagonal, kendi parıltılarını gönderirler.

Öyle ki insan bu gazeli XVI. asırdan kalmış lâke bir kitap cildi veya kendi asrının bir yazı levhası gibi hayranlıkla seyredebilir. Bununla beraber en ufak dikkatte, son beyite kadar bütün gazelin tıpkı ayrı ayrı makamlardan -manâ iklimlerinden- geçerek hep aynı noktaya gelen eski musikimizdeki karar'lar gibi hep ilk mısranın buluşunu tekrar ettiği görülür. Ancak son beyitte Neşatî'nin ilhamı birdenbire silkinir, o kadar dikkat ve zevkle ördüğü arebeski kendi fanî varlığıyla beraber tek bir kanat çarpışında siler ve bizi birlik aynasının kamaştırıcı aydınlığıyle başbaşa bırakır:

Ettik o kadar ref'-i taayyün ki Neşâtî
Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız

(Ahmet Hamdi Tanpınar'ın XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nden)

2 yorum:

Müşemba dedi ki...

Yazinin ilk cumlesinden Tanpinar'a ait oldugu anlasiliyordu, ne kadar kendine has bir uslubu var. Her defasinda sasirtiyor, her defasinda da insanda bir guven hissi uyandiriyor. Ne yazik, biz bu gazeli ve hatta Tanpinar'in hakkinda dediklerini pek az anlayabiliyoruz, hatta belki hic. Bunun hayatlarimizda aslinda actigi buyuk bosluktan bile habersisiz aslinda. ma habersiz oldugumuz icin dokunmuyordur belki de bir yandan.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Evet degil mi, Tanpınar'ın üslubu bambaşka bir imza; karıştırılması, fark edilmemesi mümkün değil.

Soz ettiğiniz boşluk üstüne kelimelerden ibaret değil. Keşke sözlük derman olsaydı buna. Oysa, Tanpınar'ın diliğiyle bir "mânâ iklimi" sonsuza kadar kaybolup gitmiş. Ama yine de bu kayıp üzerine, boşluk üzerine düşünerek belki bir teselli bulunur.