4 Mayıs 2010 Salı

Peçorin.

Dünyanın en güzel romanlarından birinin kahramanı Peçorin konuşuyor:

Düşünmeden edemiyorum, ben ne için yaşadım bugüne kadar, hangi amaçla bu dünyaya geldim. Bir amacı olmalıydı varlığımın, hayatta yüksek bir hedefim olmalıydı; zira içimde hiçbir yere bağlı olmayan o kuvvetin varlığını hissediyordum. Ama bu kuvvete hiçbir zaman ulaşamadım. Boş ve asla gerçek tatmin sağlamayacak arzunun binbir albenisi beni sürükleyip götürdü. Bu binbir albeninin alevleri içinde piştim ve onların içinden çelik kadar soğuk ve sert biri olarak çıktım. Fakat artık asil bir amaca bağlanarak çalışmanın ateşini sonsuza kadar kaybetmiştim, ki o ateş hayatın en nadide çiçeğidir.


(Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı'ndan. İngilizcesinden ben çevirdim.)

2 yorum:

eren dedi ki...

Zamanımızın Bir Kahramanı benim de en sevdiğim romanlardan biridir. Bu küçük hacimli kitabın pek de "ahlâklı" sayılamayacak muhteşem karakteri Peçorin'i iyi anladığımı düşündüğümden olsa gerek. Söz konusu olan benim onu anlamam mı yoksa onun benim duygularıma tercüman olması mı?

Kitabı yeniden okumanın vakti gelmiş de geçiyor. Lermontov'u hatırlattığınız için teşekkürler.

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

Ben teşekkür ederim Eren.

Benim en çok pişmanlığı hoşuma gidiyor Peçorin'in. İşte alıntıladığım cümledeki gibi. Sebebi şu, bizim zamanımızın kahramanı olsaydı Peçorin, asla pişman olmazdı aynı durumdan. Ha belki spor yapmadığı için, sağlığına bakmadığı için olurdu ama yüce bir hedefi olmadığı için asla :))