3 Ocak 2009 Cumartesi

3. Bölüm

On yıl evveldi, 22 yaşındaydım. Üniversiteydim. Fakülte binasına hayalet gibi, arka kapıdan giriyor, kimse fark etmeden yine arka kapıdan çıkıyordum.
Yani üniversitedeydim.
Aylar, seneler bana sormadan geçiyordu; onlar geçerken ben başımı öne eğiyordum. Annem önüne baksana diyordu, o öyle diyince kafamı kaldırıyordum. Önüne baksana salakoğlan! Bakıyorum ya işte.
Sonra tekrar gözlerim yerde kapıdan çıkıyordum.
Sanki hep yağmur yağıyordu, sanki senenin altı ayında güneş yoktu da, Balkanlardan soğuk hava dalgası benim üstüme üstüme geliyordu. Hep kalın giyiniyordum. Mahalleden çıkarken tok sesli bakkal, hava sıcak be çocuk yanacaksın diyordu, hayırlı işler abi diyip yola devam ediyordum.
Sağa dönüyordum, mahalle bitiyordu.
Sanki biraz rahatlıyordum.
Her sağa dönüşte, göz menzilinden çıkar çıkmaz koşmaya başlayacakmışım gibi oluyordu. Zıpkın gibi fırlayacağım ve derken fonda bol davullu bir cıngıl.
Olmuyordu, koşmuyordum.
İstifimi bozmadan devam ediyordum yoluma, iki otobüs değiştirip kapısında polis abilerin beklediği kapıya geliyordum.
(Ne de kendine güvenli adamlardı öyle! Yüksek, erkek bir tondan şakalaşırlardı hep birbirleriyle.)
Kimlik diyorlardı, kafamı kaldırmadan gösteriyordum.
Geç, bile demiyorlardı, geçiyordum.
Kantine girdiğimde hep aynı ses tarafından ismim çağrılıyordu:
Rehaaaa.
Gürcan hep aynı yerde oturuyor oluyordu, bir robot gibi yanına seğirtiyordum. Uzatmalı arkadaşım önünde koca bir su bardağında çayı, yüzünde aynı aptal gülümsemesi yanına varmamı bekliyordu. Oturur oturmaz burnunu yüzüme kadar sokup aynı soruyu soruyordu:
Kızlar nerde laaaaan? Ahahahah!
Zoraki gülümsüyordum, o hiç durmadan kahkaha atıyordu.
Kızlar nerde laaaaaan? Ahahahah!.
Çakal, naptın kızları? Ahahahah!
Kafamı kaldırıp etrafa bakıyordum. Kızlar her yerdeydi.
Oğlum görüyor musun şu sarışını? Görüyorum. Oğlum bir meme var hatunda. Kıvam kıvam! Ahahahah!
Gürcan arada gidip hep bana hem kendine çay alıyor, sonra kaldığı yerden devam ediyordu.
Sonra arada ben derse gidiyordum. Gittiğimde henüz kimse gelmemiş oluyordu, gidip en arka sıraya oturuyordum. Çantamdan alelacele bir kitap çıkarıp, içine gömülüyordum. Derken onlar gelmeye başlıyordu. Konuşarak, şakalaşarak, selamlaşarak; bin bir gürültüyle basıyorlardı sınıfı, kalabalık arttıkça kitabımı daha sıkı tutuyor, burnuma kadar dayıyordum. Ders başlasaydı bari bir an önce. Ders başlasaydı, ders, ders, ders...
Ders başlıyordu ve çok geçmeden bir rahatlık çöküyordu üstüme; tüm kaslarım gevşiyordu ve uyuklamaya başlıyordum. Uyuklamasam ne iyi olurdu! Kendime böyle söyleyip tüm ders boyunca göz kapaklarımın üzerindeki koca yükle mücadele ediyordum. Olmuyordu. Zihnimi tutamıyordum. Uyuklamadığım anlarda hocanın hep bana baktığını düşünüp ürküyordum. Ama bu korkulu his de yetmiyordu, kendimi uykunun karanlığından çekip çıkaramıyordum. Ders bitseydi, ders, ders, ders...
Ders bitiyordu ve Gürcan’ına yanına gidiyordum.
Nasıldı abi sınıftaki kızlar, bombaydı de mi? Ahahahah!
Kızlar bombaydı, diyordum.
Hay yaşa diyordu Gürcan, dur bir çay daha alayım.
Gürcan çay almaya gidiyordu ve zihnimin koca bir çölden ibaret olduğunu düşünüyordum..

Zihnim bir çölden ibaretti ve onun karanlığında her şey kendini yeniden tekrarlıyordu..

Gürcan çay alacaktı, Gürcan kahkaha atacaktı, hava kararacaktı, mahalleye dönülecekti, bakkaldan ekmek alınacaktı, anneyle sofraya oturulacaktı, televizyon başında kalınacaktı, iç sıkıntısı dayanılmaz olduğunda yatmaktan başka çare kalmayacaktı.

2 yorum:

Selim Isik dedi ki...

Duman'dan Reha'ya bir şarkı göndermek istedim şimdi. Umarm Reha da kendsiyle barışır :)


yarismadi yenilmedi
açik seçik sizle
oynamadi gerilmedi
sanilmasin yine basmis
onu bulantilar
yanilmasin öyle
dalga geçen yabancilar
ah egleniyor bak
kendi basina
ah nesesi yeter
ah umurunda mi
sandin bu dünya
ah nesesi yeter
konusmadi
hiç duymadi
açik seçik
sizle takilmadi
daralmadi
ah egleniyor bak
kendi basina
ah nesesi yeter
ah umurunda mi
sandin bu dünya
ah neşesi yeter

Mehmet Hayri Zan dedi ki...

barışır mı? bilmiyorum galiba :)