5 Temmuz 2008 Cumartesi

Enduring Love

Ian McEwan'la son zamanlarda sürekli karşılaşır oldum. Kitap tanıtım eklerinde, ciddi akademik yazılarda, internet tartışmalarında... Bu tip durumlarda söz konusu yazarı ya hiç okumazsınız, gıcık-snob muamelesi yapılma riskini göze alarak; ya da koşturup güzel insanların güzel akışına kaptırırsınız kendinizi: beni de al Ian, beni de al!

(Gençliğin bitmek üzere, koca adam muamelesinin başını alıp yürümekte olduğu; yalnızlığı şekilsel yok etme prosedürlerinin işe yaradığına her geçen gün daha çok inanıldığı; dışta kalma artizliği artık çekilmez olduğu için falan ikinciyi seçtim)

Gidip, Enduring Love (Payidar Aşk (!)) romanını aldım.
Ve ilk 40 sayfa...
Göz açıp kapayıncaya kadar okuduğum 40 sayfa nefesimi kesti.
McEwan, müthiş bir ritimle yazıyor. Romanın farklı dinamikleri, eşzamanlı, iç içe geçerek ritmik bir şekilde akıyor. Hele ilk bölüm bu açıdan takdire şayan.

(İlk bölümde neler olduğunu anlatmak istemiyorum, okumaya niyetlenin keyfine limon sıkmayayım diye)

Ama 40. sayfadan sonrası benim için aynı zevki vermedi. Zira roman bir tansiyon romanı olarak kalıyor. İlk bölümde anlatılan vakanın heyecanıyla, anlatıcının ahlaki sorgulaması arasındaki çatışma ilkinin lehine giderek daha çok bozuluyor.

Yani, McEwan kolay olanı seçiyor.

Hiç yorum yok: