8 Temmuz 2008 Salı

Selahattin Batu Venedik'te

Öyle güzel anlatmış ki Venedik'i:
"Sokaklar daracık, bildiğimiz gibi. Ama hepsi büyük yapılarla donatılmış. Hangi köprünün başında dursanız, bir tarih size aynasını gösteriyor. Ve bir bütün olarak kişiliği, değişikliği olan bir güzellik bu, oymalı mermer, dövme demir, eski balkonlar, kapı kemerleri ve saraylar, saraylar, saraylar... Arada paslı bir yeşil kilise kubbesi, ya da bir gondol kanalda, nereye giderler böyle ağır ağır? Bu gölgeler, ışıklar, kişiler nereye yol alırlar? Venedik'te yalnız düş görür insan, bildiği zamanı unutur, bildiği günü yaşayamaz.." (Avusturya ve Venedik Günleri s.94)

(Viyana'yı gezerken bu cevval aristokrat, unutamıyor kendini, hep "hayatın acılığı" geliyor aklına. Benim aklıma gelen değil burnuma gelen önemli: buram buram bir seçkinlik-seçkincilik kokusu. Heyhat, zat-ı muhteremin derin sanat-doğa bilgisi yetmiyor bu koku yokmuş gibi davranmama. Ama gel gör ki Venedik, unutturuyor koca adama kendini. Koşturup duran bir çocuğa dönüşüveriyor, sanki 1925'te doktorla komünistlikten yargılanmamış, sanki hiç CHP milletvekili olmamış, sanki akademinin kalantorlarından değilmiş gibi.
Zira, Venedik'te yalnız düş görür insan.)

Hiç yorum yok: